Besmele’nin Anlamı ve Önemi
Besmele, bir işin Allah’ın adıyla, Allah adına, O’nun verdiği güç ve sağladığı imkânla, sadece O’nun rızası ve hatırı için, işe O’nun adını katma duygusunu dile getirmenin vesilesidir. Kısaca Besmele, Allah’ı hatırda tutmanın ve her işe Allah’ı şahit tutmanın en güzel ifadesidir.
Bir işe başlarken niyetin önemi neyse, Besmele’nin önemi de odur. Besmele, hayatı bilinçli yaşamanın ve Allah adına farkındalığın Kur’âncasıdır. Bu farkındalık gereği insan, hatalardan ve yanlışlıklardan uzaklaşmayı da önemli ölçüde başarır.
Besmele’yi “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” şeklinde tercüme etmek mümkün olduğu gibi, “Rahmân Rahîm Allah Adına”[5] şeklinde çevirmek de mümkündür. Ayrıca “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın aşkına” tercümesi de baştaki bâ harfinin “sebebiyet” anlamına uygundur. Bu ifade ile insanlar, bir işe Allah’ın adıyla başladıklarını söyledikleri gibi, o işte Allah’ın rızasını gözettiklerini de ifade etmiş olurlar.
ı. İsm Kelimesinin Anlamı
Besmele’nin ilk tamlaması bismillâh ifadesinin ilk kelimesi olan اسْمِ ism sözcüğü “yücelik” anlamındaki sümüvv kökünden gelmektedir. Bu itibarla “Allah’ın adıyla” veya “Allah’ın adına” demek, aynı zamanda “O’nun yüceliğine inanarak” ve “bunu ifade ederek bir işe başlamak” demektir.
ıı. “Lafza-i Celâl” Yüce Allah’ın Özel İsmidir
اللّٰه Allâh kelimesi, Yüce Allah’ın özel ismidir. Bu kelimenin kökeni hakkında çeşitli iddialar ileri sürülmüştür. Biz bu iddialara girmeden, adına lafza-ı celâl (lafzatüllâh) denen bu kelimenin, Yüce Allah’ın özel ismi olduğunu belirtmek isteriz. Bu kelimenin herhangi bir kelimeden veya kökten türetilmediğini kabul edenlerin görüşünü benimsediğimizi özellikle ifade etmeliyiz. Söz konusu isim, tekil bir kelime olup çoğulu yoktur. Başındaki hemze ve lâmdan oluşan ilk iki harfin diğer eliflâm takıları gibi kabul edilmemesi gerektiğini de hatırlatmak durumundayız.
اللّٰه Allâh kelimesi, tercüme edilemez; bu anlamda yapılan tercümeler eksiktir. Onun yerine kullanılan kelimelerin Arapçada farklı karşılıkları bulunmaktadır ve söz konusu kelimeler Yüce Allah’ın adı olmaktan ziyade, birer sıfatını karşılayabilirler. Bu durumda ilgili tercümelerle Allâh kelimesi değil, ilâh gibi başka sıfatlar kastediliyor demektir. Allah lafzı, harflerinin farklı sayıda okunması halinde de Yüce Allah’ı nitelendiren çok özel bir kelimedir. Lillâh, ilâh, lehû, hû vs. şeklindeki okumaların hepsinde sonuç Yüce Allah ile ilgili bir anlama çıkar. Bu nedenle Allâh kelimesini kullanmaya devamın çok önemli olduğunu ve onu tercümeye kalkışmamak gerektiğini belirtmekle yetinmek istiyoruz.
ııı. Rahmân – Rahîm Sıfatları Merhametinin Göstergesidir
اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ “Rahmân’dır, Rahîm’dir.” Bu iki sıfatın anlam farkına değinmeden önce, şu hususun bilinmesi gerekir: Yüce Allah, ilâhî vahyinin ilk sûresinde kendisini iki defa iki farklı rahmet ve merhamet sıfatıyla tanıtmaktadır. Bu sıfatlar hakkında pek çok yorum yapılmış, kelimeler çeşitli yönlerden ele alınarak iki kelimenin farklı anlamlar içerdiği ispatlanmaya çalışılmıştır.
Yüce Allah’ın merhametiyle ilgili olarak şu âyetleri hatırlatmakta yarar vardır: “Allah insanlara çok şefkatlidir; çok merhametlidir”[6], “Rabbiniz merhameti Kendisine yazmıştır”[7], “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır”[8], “Biz seni ancak ve ancak âlemlere rahmetimiz gereği gönderdik”[9], “Allah size merhamet (yardım) ediyor; melekleri de.”[10] Bu ve benzeri âyetlerde Yüce Allah, kendisini hem merhametin kaynağı, hem de merhamet eden varlık olarak tanıtmaktadır. Dolayısıyla Rahmân ve Rahîm sıfatları, Yüce Allah’ın merhametinin iki yönünü oluşturduğu muhakkaktır.
Süreklilik ve değişmezlik bildiren sıfat-ı müşebbehe olarak Rahmân, “özünde merhametli”; oluş ve yenileniş bildiren ism-i fâil olarak Rahîm, “işinde merhametli”[11] diye tanımlanabilir. Merhamet edebilmek için elbette öncelikle merhametin sahibi olmak gerekir; Yüce Allah da Kendisini bu şekilde tanıtmaktadır.
Biri diğerinin zorunlu sonucu olarak ifadeye çalıştığımız Rahmân ve Rahîm sıfatları hakkında şöyle ayırımlar da yapılmaktadır: Rahmân, “kullardan veya başka varlıklardan benzerinin çıkması düşünülemeyen nimetleri veren”; Rahîm ise, “benzerlerini kulların da gerçekleştirebileceği nimetlendirmeyi yapan” anlamına gelir. Bu nedenle Rahmân, Allah’tan başkasına isim olarak verilemezken, Rahîm verilebilir.[12] “Yüce Allah’ın Rahmân oluşu, ezele (başlangıcının olmamasına), Rahîm oluşu da ölümsüzlüğüne göredir. Bundan dolayı yaratıklar Yüce Allah’ın Rahmân olması nedeniyle başlangıçtaki rahmetinden, Rahîm olmasıyla da sonuçta meydana gelecek merhametinden doğan nimetler içinde büyürler ve ondan faydalanırlar. Bu noktaya işaret etmek amacıyla Yüce Allah için “dünyanın Rahmân’ı, âhiretin Rahîm’i” denilmiştir. Aslında Yüce Allah, dünyanın ve âhiretin hem Rahmân’ıdır; hem de Rahîm’idir.”[13]
Rahmân ve Rahîm sıfatlarıyla ilgili şu son değerlendirmeyi yaparak konuyu toparlamak istiyoruz: İnsanın doğumundan ölümüne kadar çeşitli şartlarda hayat sürdüğünü bilmekte, görmekte ve bizzat yaşamaktayız. Hava şartları bazen sıcak, bazen soğuk, bazen ılık, bazen tipi, bazen yağmur, bazen kar yağışlı vs. şeklinde gerçekleşmektedir. İnsanın bütün bu şartlarda her zaman aynı oranda memnun ve rahat olması veya herkesin eşit derecede memnuniyet içerisinde bulunması mümkün değildir. Bu nedenle, benzer şartlarda yaşamalarına rağmen çeşitli şikâyetlerin dile getirildiğine defalarca şahit olmuşuzdur.
Hayatın en rahat dönemi, insanın doğumundan öncesine aittir. Yüce Allah’ın: “En güçlü, en sağlam yer”[14] ifadesini kullandığı bu yer “ana rahmi”dir. Rahimdeki sıcaklık ve korunaklılık, insan hayatı için tam bir mükemmellik arz etmektedir. İşte insanın en rahat ve muhafazalı yeri olan rahm/erhâm (rahim/rahimler) ile Yüce Allah’ın bu ilk sûrede iki defa zikrettiği Rahmân ve Rahîm sıfatları aynı anlam kökünden, yani “merhamet”ten gelmektedir. Yüce Allah’ın, bir annenin yavrusuna beslediği şefkatinin kat kat fazlasını kullarına beslediğinde hiç şüphemiz yoktur.
Yüce Allah’ı merhametiyle tanımamız ve tanıtmamız için O kendisini bu iki sıfatıyla bize anlatmakta, bizden de aynı doğrultuda eğitim yapmamızı istemektedir. Dışlayan, azap etmek için fırsat kollayan, kullarına azap etmekten zevk alan bir varlık değil de, merhameti bütün yaratılmışları çepeçevre kuşatan bir Allah anlayışını topluma kazandırmak durumundayız. “Sürekli yakan ve azarlayan Allah” motifi yerine, “seven, şefkat ve merhamet eden, koruyup kollayan, ödüllendirmede sınır tanımayan, bağışlayan, affetmek için dua isteyen bir Allah” motifiyle O’nu tanıtmak zorundayız; çünkü O, kendisini böyle nitelendirmektedir. Rahmân ve Rahîm sıfatları bize bu anlayışı vermek için ilk sûrede iki kez yer almaktadır.